22 Ağustos 2007 Çarşamba

SERPİL’İN BEHRAMKALESİ

Behramkale’yi (Assos’u) bulup bize sevdiren sevgili baldızım Serpil Kıral’dı; bütün dürüst emekçiler gibi bin bir güçlükle sıkıntıyla geçen ömrüne karşın, güzel, dingin, çarpıcı yerleri bulur, bizi de götürürdü. Behramkale’den önce, Marmara Adası’na taşıdı birkaç yıl hepimizi, çok da mutlu olduk o temiz denizli, gösterişsiz yaşamlı adada. Derken bir gün Behramkale’ye geldi kızı Zeynep’le, ve vuruldu. Bıkıp usanmadan övmeye başladı. Sanırım ilk kez 1988’de geldik buraya, Balıkçı Mehmet’in evinde 15 gün kaldık.
O günlerden belleğimde, sabah gün doğarken kalkıp, Nilgün ve Nurhan’la Delicedere boyunca, ağaçlar arasında yaptığım uzun yürüyüşler, yolun sonunda karşımıza çıkan koyun ağılları.
Daha sonra, İbrahim Hoca ile ortaklarının işlettikleri, Sivrice’deki Çağın Moteli anlatmaya başladı ballandıra ballandıra, orada da iki hafta kaldık; o günlerde Sivrice denizi gerçek bir akvaryumdu, pırıl pırıl sularda benim bakmaya, Sevil’inse dalmaya doyamadığımız bir balık ve kabuk zenginliği vardı, Sevilciğim onların yüzlercesini topladı, evimizi süsledi, eşe dosta dağıttı
Serpil Behram’a o kadar vurgundu ki, yaz kış burada yaşamak üzere çare aramaya girişti, neyse ki İlyas Usta’ya rastladı; onun oğulları için yapmaya başladığı evlerden birine, Hüseyin’inkine kiracı olduk; o bahçeli evde yaşarken en büyük sıkıntımız su kesintileriydi; o kadar ki, sabah yıkamak üzere başına kına yakan Sevil, kalkıp suyun akmadığını görünce deliye döndü; bereket, Hasan Kaplan’la Sivrice’ye giderken Bektaş’ın altında hayvanların sulandığı büyük bir çeşme vardı, orada yıkanıp arınabildi.
Ve 9 yıl önce çok büyük değişim oldu köyde, daha önce İhtiyar Heyeti’nde görev yapan Hüseyin Kaplan muhtar seçildi; yönetime yardım eden arkadaşları Ali Şen, Mustafa Bayram, İbrahim Öztürk ve Yusuf Özkan’la el ele, sessizce işe koyulan Hüseyin Kaplan, köyün tozlu yollarını alanlarını tertemiz taşlarla kaplattı; hele aşağı mahallede hemen hiç akmayan suya çözüm buldu, daha derin bir kuyu açtırdı, su motorunu ikiledi, biri bozulunca öbürü devreye sokmak üzere; su gibi durmadan kesilen elektriği düzene kavuşturmak için direkleri telleri yeniledi; telefon santralı da elden geçirildi, haberleşme düzeldi. Henüz tamamlanamasa da, köyün altına kanal döşetmeye başladı; geçen gün sorduğumuzda, ilk fırsatta köye bir de müze açmayı tasarladığını söyledi, heyecanla. Bu yıl gelince bir de baktık, köyün bütün derme çatma satış tezgahları, iki marangozun, Cahit’le Muzaffer’in hünerli elleriyle yenilenmiş, gıcır gıcır olmuş.
Şu kısa özet bile, halktan toplanan vergiler hizmete yatırıldığı zaman, 9 yıl gibi kısa bir sürede bile neler yapılabildiğin en canlı kanıtı; keşke Ankara’ya da bir Hüseyin Kaplan bulup başbakan yapabilseydik.
Sabah ve akşamları, köyün güzel görünümlü kahvesinin önünde toplaşıp çayımızı adaçayımızı içtiğimiz sevgili dostlarım Kadir,Mustafa, Hasan Kumkale ve yakın arkadaşları Nuri, Bekir, Hüseyin, Ahmet ağabeylerle biri gelip biri kalkan her marka arabaya, içlerinden inen Suudi ya da Amerikan kırması insanlara bakıyoruz, merakla kaygıyla: bu insanlar yurttaş değiller, Cumhuriyet yurttaşı hiç değiller; Batı’nın, başta ABD, AB, bütün talancı sömürgecilerin yalanlarına kanmış, uyutulmuş tüketim hastaları: ne çevre kirlenmesi umurlarında, ne ozonun delinmesi, dolayısıyla iklim değişmesi, havanın ısınması, yağışın azalması, dünyanın çölleşmesi; Ankara’daki gibi,en temel gereksinmeleri olan su için, çözüm olarak, çılgın Belediye Başkanı’nın önerisine uyup ellerini açıp yağmur duasına çıkmaktan başka bir şey bilmiyor, yapamıyorlar
Neyse, ünlü söz uyarınca olması gereken olacak; ben şimdi hem bu eşsiz köyü bulup bize tanıtan Serpilciğime de, onu yaşanır kılan, gittikçe güzelleştiren Hüseyin Kaplan’la arkadaşlarına da sonsuz teşekkürler sunuyorum.

Hiç yorum yok: