30 Mayıs 2007 Çarşamba

“NELER YAPILMAZ BU ULUSLA?”

En son 19-20 Mayıs Samsun toplantılarının ardından, sevgili dostum Halûk Tarcan’dan şu bilgiler geldi; paylaşalım:
“Atatürk böyle demiştir. Bu bir meydan nutku değildir. Türk’ü Libya’da, Balkanlar’da, Arap Çölleri’nde, Doğu-Güney Anadolu’da, imparatorluğun dört bucağında, savaş alanlarında denemiş, onunun içindeki bilinmeyen, görülmek istenmeyen özü, enerjiyi, niteliği sınamış insanın gözlemedir.
Türk halkının bu düzeye gelmesi kolay olmamıştır. Kökeninde, Kabataş Çağı’nda, Orta Asya’da oluşmaya başlayan, yüzbinlence yıl süren dönemlerde, doğayla boğuşmayı bilen, onun her türlü çilesini çeken , böylece kafa yapısı gelişen (henüz Türk olmayan) Orta Asya insanı vardır.
Tacikistan Arkeoloji Enstitüsü yöneticisi V.A. Ranov, “Her şey Paleolitik, Kabataş Çağı’nda başlar der. (Dos.Arheo.185/1998). Çalışma arkadaşlarıyla Orta Asya’da yaptığı araştırmaların sonunda ortaya çıkardığı QARA-TAU (Karadağ) kültürü, milyon yılda oluşmuş; 850 000’lerde Himalayalar'dan başlayıp Kuzey’e doğru giden, Altaylar’a, Bükli(Gobi) Çölü’ne uzanan, adları Türkçe yerleşim yerlerinde, QALA’larda, 600, 400, 200,100 000’lerde ayakta kalmayı başaran bu çilekeş Orta Asya insanı, 80 000’lerde ilk soyutlamayı gerçekleştirmiş, İnsanüstü bir Kudret’in varlığını keşfetmiştir (aynı dergi).Kafa yapısı gelişmesini sürdürmüş, 30-20 000’lerde kayalara resim yapmış; bu resimlerde yazı öğeleri oluşmuştur; Sovyet Bilim Akademisi araştırmacılarından ŞLİYENSKİ ( K.Mirşan) C14 aracılığıyla, 10 000’lerde, Oral Dağları’ndaki Şolgan Taş mağarasında, yazının temeli olan ilk damgayı bulduğunu belgelemiştir. Bu ilk damganın Ön-Türkçe olduğunun saptanmasından sonra, gelişmiş kafa yapısına sahip Orta Asya insanı Türk’e dönüşmüştür.
Bu düzeye gelen Ön-Atalarımız daha ileri gitmiş, Gök Kültü ve Ateş kültü aracılığıyla düzenli toplumsal yaşama geçmiştir; daha Aşiret döneminde, biricik yetke olarak örgütlü yaşam, bir bakıma bir siyasal kuruluş çekirdeği vardır. İtalyan araştırmacı Daniel Riba 4 000’lerde İtalyan Alplerine yerleşen QAMUN aşiretlerinin Devlet otoritesiyle yönetildiklerini söyler ( Gravures Rupestres du val Camonica Fr Empire, 1984,Paris.s.54)
Portekizli araştırmacı Emilio Virgilio, Portekiz mağaralarında yaşamış adı bilinmeyen (?), yazısı olan bir halkın aynı tarihlerde devlet düzeninde yaşadıklarını saptar (Dos .d’archeo. 198/1994).
Dolayısıyla bu aşiretlere tarihteki ilk siyasal kuruluşa sahip halklar gözüyle bakmamız gerekir; bunlar, büyük su baskınlarının ardından gelen kuraklık yüzünden Orta Asya’dan oralara gelmiş (göçebe değil) GÖÇMEN Ön-Atalarımızdır. Onlar, su yollarını izleyerek İsviçre’ye yerleşmiş, burada On-Oyung devletini kurmuşlardır. Onların torunları bugün RETO-ROMAN dilini, yani Etrüskçe konuşurlar. (K.Mirşan) Aynı insanlar, Avusturya’da NORİKUM/ÖZ-ERKİNE devletini kurmuştur (K.Mirşan). Herkesin bildiği Etrüskleri geçiyoruz.
Orta Asya’da kurulan ilk devletse BİR-OY BİL’dir; belgelenmiş ilk tarihi 8 500’lere uzanır (Arheologia, 311/1995). İkinci devlet, tarihçi Öngre-Binğabaşı’nın İ.Ö. 522-519 arasında diktirdiği İTİZ anıtında bildirdiği, İ.Ö, 1517’de kurulmuş AT-OY BİL’dir. Ardından, İ.Ö.879’da TÜRÜK BİL devletin kurulduğunu yine Öngre Binğabaşı’nın yazdırdığı ŞİNE-USU yazıtında ayrıntılarıyla okumaktayız (K.Mirşan).
Son inanılmaz örnekse: 10 500’lerde aşiretler birliği olarak başlayan ( Dos.Archeo.), kesintisiz olarak yaşayan ve 2300-1900 yıllarında ŞUNYU adını alan siyasal kuruluş, devlet; Rus A.Ranov, Alman De Groot, Çinli Liu Mau Tsai, Türk Z.V. Togan onu bu adla anarken, K.Mirşan ona UŞUNG-UY (egemen yöneten birliği) demektedir. Bu, tarihte görülen en uzun, ilk siyasal birliktir; De Groot onları Hunların UÇBEYLERİ sayar ( Die Hunnen d.vorschist zeit. Berlin Leipzig, 1921. –K,Mirşan.)
Çok kısa özetini verdiğimiz siyasal Ön-Türk tarihi, Türk halkının aşiret döneminden başlayarak hep devlet örgütlenmesi içinde yaşadığını; bu “öz”e sahip olduğunu göstermektedir. Tarih boyunca onlarda kargaşaya rastlanmaz. Yönetim çökebilir, ama Türk halkı, örgütlenme yeteneğiyle yeni bir devlet kurar.
Tarih sahnesine binlerce yıl sonra çıkmış, deneyimi az Batılılar, onlardan daha da deneyimsiz Uzak Batılılar, kimi zaman görünüşe aldanıp zafer çığlıkları atarlar. Oysa, bıçak kemiğe dayandığı an, Türk halkı ayağa kalkar, inanılmaz bir güçle kenetlenir; o zaman, bütün tarihçileri şaşkınlık ve hayranlık içinde bırakan ANADOLU DEVRİMİ gerçekleşir.
Tandoğan, Çağlayan, Manisa, İzmir, Çanakkale, Samsun…
NELER YAPILMAZ BU GÜZELİM HALKLA?
Yeter ki önüne düşenler artık uyanıp onunla birlikte haykırabilsin:
NE ABD NE AB, TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE!

Cumhuriyet,30 Mayıs 2007

Hiç yorum yok: