18 Ekim 2006 Çarşamba

NÂZIM’IN HAVANASI

José Marti Küba Dostluk Derneği, Avrupa’daki bütün Küba Dostluk Dernekleri’nin katılacağı bir toplantı düzenledi; 6 Ekim akşamı, Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde konukları ağırlamak üzere toplanıldı. Emine Tahsin’in kısa konuşmasından sonra, Küba Halklarla Dostluk Enstitüsü Başkanı, milletvekili Sergio Corrieri de birkaç söz söyledi.
Ardından, bir film izledik; Dostluk Derneği üyelerinden bir küme gençkızımız Himalaya’ya tırmanmış geçen yıl; ve giderken yanlarında bir Küba bayrağı götürmüş, onu dağın doruğuna dikmişler. İçlerinden üçü, Burçak Özoğlu Poçan, Eylem Elif Maviş, Meltem Çolak, filmden sonra, dorukta çekilmiş fotoğrafı, Küba Büyükelçisi Ernesto Gomez Abascal’ın da çağrıldığı sahnede Sergio Corrieri’ye sundular.
Sonra, NHKM Sinegöz kolunda çalışan Çağrı Kınıkoğlu’nun yönetiminde, Mart 2005’te JMKD’nin “Küba İle Dayanışma Haftası” için hazırlanmış “Havana Röportajı”nı izledik. Filmin kurgusunu Mustafa Temretaş, Ayhan Genç, Tümay Şahin ve Çağrı yapmışlar.
Adından anlaşılacağı üzere, Nâzım’ın unutulmaz şiirinden yola çıkmış; Küba’dan elde ettikleri belgesel görüntüleri şiiri görüntülerle canlandırmakta, dolayısıyla Küba Devrimi’ni en çarpıcı biçimde özetlemekte kullanmışlar.
Doğrusu, son yıllarda, içeriğin, görüntünün, sesin, kurgunun bu kadar kusursuz birbirini tamamladığı belgesel görmemiştik.
Fidel de içlerinde 82’nin 12’si sağ kalmıştı
Fidel de içlerinde 12 kişiydiler 56’nın Kasımında
Fidel de içlerinde 150 kişiydiler Aralığında 56’nın
Fidel de içlerinde 500 kişiydiler Şubatında 57’nin
Fidel de içlerinde 1000 oldular 5000 oldular Fidel de içlerinde
Fidel de içlerinde bir milyon yüz milyon bütün insanlık oldular yıktılar Batista’yı 959’un Ocağında ve 50 binlik orduyu ve şekerkamışı milyonerlerini yerlisini de Yankisini de ve tütün ve kahve milyonerlerinin yerlisini de Yankisini de ve kışlaları ve önlerinde cesetler çürüyen karakolları ve eroin toptancılarını ve kumarhaneleri ve Birleşik Amerika Devletleri Büyükelçisini ve Birleşik Amerika Devletleri hava deniz ve kara kuvvetlerini ve Birleşik Amerika Devletleri dolarını ve Küba’nın havasında ağır çiçek kokularına karışık leş kokusu dağıldı yani Birleşik Amerika Devletleri kokusu.

Havana’ya yaklaşıyoruz dedi hostes
Palmiyeler palmiyeler diye haykırdı birisi
anne anne diye haykırıyor sandım
Küba bale takımı lumbuzların camlarında kocaman
Kelebekler gibi çırpınıyor
tümü on sekiz saatlik bir uçuştan sonra toprağa betona
değil aydınlığa inip konduk
aydınlığın içinde gördüm onları aydınlıkta sarmaş dolaş
üç kişiydiler iki erkek bir kadın
biri sakallı
gençtiler
hangisi ak hangisi melez hangisi kara seçemedim
sakallısı ak mı kara mı melez mi seçemedim
seçemedim kadın kara mıydı ak mıydı melez miydi
gözleri birbirine öylesine benziyordu ki her şeyleri de
öylesine gözlerindeki derilerinin renklerini birbirinden
ayırt etmek olmuyor
zaten bu eritip dağıtan yuğurup yaratan güneşte kanlar ve
deriler birbirine karışmış türküler ve oyunlar gibi…
Evet, biz de Küba’ya gittiğimizde aynı inanılmaz eritilmeyi görmüş, havalara uçmuştuk. Yaşasın yalansız talansız bir toplum yaratıp insan kardeşlerine armağan edenler! Yaşasın bunu o şiirsel belgeselde bize yeniden tattıranlar!

Hiç yorum yok: