15 Ekim 2006 Pazar

“AB: TABUTA ÇAKILAN SON ÇİVİ”

AsyaŞafak yayınları, sevgili dostum Yılmaz Dikbaş’ın tam 756 sayfalakı son kitabını Kitap Fuarı’na yetiştirebildi: AB: Tabuta Çakılan Son Çivi.
Kestirebileceğiniz üzere, buradaki tabut güzelim yurdumuzun içine tıkılacağı sanduka; ölü gömücüler, kimilerimizin büyük bir aymazlıkla, kimilerimizin de paralı uşak olarak kulağımızın dibinde “uygarlığın beşiği, hattâ ta kendisi” olduğunu” söyleyegeldikleri Batı, Avrupa, Amerika.
Yılmaz Dikbaş, bütün erdemlerin başı, toplamı saydığım tutarlılıkla, Hint fakirlerinin yılan oynatırken çaldıkları zurnanın yerini tutan bu büyüleyici şarkıyı bütün ayrıntılarıyla bir kez daha gözler önüne seriyor bu ayrıntılı çalışmasında.
Tabutumuzun dört köşesine çakılan dört ana çiviyi şöyle sıralıyor: İlk Çivi, İMF.
Oysa dünyamızın en büyük para babalarından Mayer Amschel Rothschild açıkça söylemiş: “Bir ulusun parasının denetimini bana verin, orada yasaları kimin çıkardığı umurumda bile olmaz!”
Dünya Bankası başuzmanlarından, Bill Clinton’ın danışmanı, 2001 yılında Nobel Ekonomi Ödülü verilmiş, Prof.Dr. Joseph Stiglitz açıkça dile getirmiş: “İMF ve yandaşı kuruluşlar, borç verdikleri ülkelerin çıkarlarını gözetmezler. Onlar, varlıklı ülkelerdeki kuruluşların tecimsel ve parasal çıkarlarını kollar.”
İkinci çivi, özelleştirme. Bu sihirli sözcük, güzelim yurdumuzda, Atatürk devrimleriyle oluşturulmuş bütün büyük üretim kurumlarının, bankaların, doğal kaynakların göz göre göre talan edilişini örtüyor.
Üçüncü çivi, Gümrük Birliği. “Büyük bir pazara katılıyoruz” diye hepimize yutturulan bu çivi, aslında, başka bir uyarıcının, Erol Manisalı’nın deyişiyle, sözün gerçek anlamında “Sivil Darbe”.
Son çivi, Avrupa Birliği
Kitapta bütün ayrıntılarıyla okuyacaksınız, bu çivilerden en önemlisini, Gümrük Birliği Çivisi’ni, Atamızın kurduğu partinin iki ünlü yöneticisine imzalatıyor yılan oynatıcısı Batılılar 6 Mart ve 13 Aralık 1995’te.
Zavallı halkımın Çoban adını taktığı bir siyasetçinin: “Bu gelişme, Türkiye-Avrupa ilişkilerinde tarihsel bir aşamadır. Zenginlik denizine dalıyoruz” demesi onun uşaklık çizgisine uygundur.
Ama bayrağında Cumhuriyetimizin 6 temelini taşıyan bir partinin o gün Dışişleri Bakanı, bugün başkanı olan birinin şu sözlerine ne diyelim: “Türkiye’de hiçbir siyasal bunalı, Gümrük Birliği’ne girişimizi engelleyemez!”
Yılmaz Dikbaş, bu güzel yapıtının başına Atamızın aslında gerek bizim, gerek bütün sömürülenlerin Anayasalarının ilk sayfasına oturtulması gereken şu sözlerini almış:
“Temel ilke, Türk Ulusunun onurlu, şerefli yaşamasıdır. Buysa, ancak tam bağımsızlıkla sağlanır. Ne denli varlıklı ve gönençli olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık önünde, uşaklığın dışında bir yer edinemez. Yabancı bir devletin güdümüne girmeyi istemek, insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü, uyuşukluğu açıkça kabul etmek demektir. Gerçekten bu kadar alçalmamış olanların, bile bile yabancı denetim ve yönetimine girmeleri düşünülemez bile.
Oysa Türkün onur ve yetenekleri çok yüksektir, çok büyüktür. Böyle bir ulus, tutsak yaşayacağına, yok olsun çok daha iyidir!
Öyleyse, ya bağımsızlık, ya ölüm!”
Biliyorsunuz, bu aşağılık Batılılar, her zaman hem yapar eder, hem açıkça dile getirirler; bakın ne buyurmuş Lord Pearson:
“Egemenlik, kızoğlan kızlık gibidir, ya kızsınızdır ya da değil!”
Egemenliğimizi, bağımsızlığımızı geri almak istiyorsanız, hemen edinin Yılmaz Dikbaş’ın bu pırlantasını; okuyun, sivil-asker her satılmamışa okutun.


Cumhuriyet, 15 Kasım 2006

Hiç yorum yok: