1 Ocak 2009 Perşembe

“ÇÖKMEDEN”

Destek yayınları, Gürkan Hacır’ın söyleşileri arasından dördünü “Çökmeden” adı altında basmış: Oktay Sinanoğlu, Yalçın Küçük, Bânû Avar, Erol Bilbilik.
İkisinden kısa alıntılar yapalım; önce Bânû Avar:
“- Peki (Batı’nın) tüm bu saldırıları karşısında çaresiz miyiz?
- Ben her zaman çaresizlikten bahsedenlerin, umutsuzluktan bahsedenlerin masum olmadığını yazdım ve söyledim. Buna çok inanıyorum. Bir insan kalkıp size ‘Büyük bir güçle karşı karşıyayız, ne yapalım biat etmeyip de; ne çaremiz var? falan diyorsa, o zaman Kurtuluş Savaşı dönemini, ondan sonrasını ve biraz öncesini okumasını tavsiye ederim. Bunları anlatan çok güzel kitaplar var. Hepsinden önce ‘Nutuk’ var. Okuyup hazmetsinler. Hiç okuyamıyorlarsa, birinci cildin ilk 30 sayfasını okusunlar.
- Çünkü orada Mustafa Kemâl Atatürk şunu anlatır: Mandacılar, Amerikan mandacıları, İngiliz himayesi isteyenler ve ‘eyaletlere bölünelim, Trakya Cumhuriyeti kurulsun’ filan diyenler o dönemde de vardır. Bugün çaresizliği körükleyenler, Batı’nın himayesini isteyenler o dönemde de vardır. İşbirlikçiler pek de yaratıcı değiller. Çaresizlik çığırtkanlığı yapıp sonra Batı’yı, AB ve ABD himayesini ilk kez çözüm olarak göstermiyorlar. Onlar 100 sen öncesinde kalmış durumdalar. Ben çaresiz olduğumuza asla inanmıyorum. Bu milletin % 47 oy vermiş olması (? B.O.) hiç umurumda değil, bu milletin son derece sağduyulu olduğuna, ama büyük bir operasyonun da ucunda olduğuna dikkat çekmek istiyorum.
- Başlamadı mı yani operasyon? Yoksa devam eden bir süreç mi?
- Devam eden bir süreç, ama bu millet bu kadar çok baskı altında, bu kadar büyük psikolojik, ekonomik ve siyasi harekât altında iken bile direniyor. Köylere gittiğimde, üniversitelere gittiğimde, birbirimizi ne olarak hâlâ anlayabiliyor olduğumuzu görüyorum. Durumu aynı biçimde yorumlayabiliyorsak, o zaman hiç kimse umutsuz olmamalıdır.

- Bundan sonra ne yapacaksınız?
- Mücadeleye devam edeceğim. Mücadele bitmez, devam eder. Ben de bu süreçte yerimi alacağım.”
İnsanın hası böyle düşünür, böyle davranır; çok yaşa Bânûcum!
İkinci alıntı Erol Bilbilik’ten:
“…
Bunun için emperyalizm ya bölge savaşları çıkaracak, ya krizler çıkaracak yahut da dünya savaşı çıkaracak. 1. Dünya Savaşı’nı niçin çıkardı? 2. Dünya Savaşı’nı niçin çıkardı? Bu sebeplerle.
Kennan’ın belirttiği gibi, %1,5’lik nüfus ancak böyle ayakta kalabiliyor. Yeni dünya düzeni, tek dünya devleti kurmak, doğrudan doğruya tek İncil’e varmak, tek dine varmak ve yoksul halkı sömürge olarak tutmak veya imha etmek, HİV’lerle imha etmek, kök hücre çalışmaları sonucu imha etmek…
- Nasıl yâni? HİV virüsünü de bilerek mi yayıyorlar?
- Bu gibi projeler gündemde. Onların projeleri. Dünya nüfusunu nasıl azaltacaksınız ki? Çoğalmasını durduramazsanız ne olacak?
Örnek vereyim. Neo-Con’ların Robert Kagan gibi beyin takımından bir sürü adamı var. Şu anda 6 milyar olan dünya nüfusu 2050’de 10 oluyor. AB nüfusu şu anda 370 milyor civarında, 2050’de 100 milyon eksilecek deniyor. Öteki tarafta, Afrika’da, Orta Asya’da müthiş bir nüfus artışı var. Bu seçkinler nasıl rahat uyuyacak, nasıl rahat yaşayacaklar, nasıl böyle hedonizme (haz düşkünlüğüne) varan bir lüks içinde yaşayacaklar? Mümkün değil, rahatsız olacaklar. Bu rahatsızlıklarını gidermek için çareler arıyorlar.
Bunun için Bin Ladin’i yaratıyor. Komünist tehdit kalktı diyor, Nato’yu bunun için kurdun, kapat; İMF’yi bunun için kurdun, kapat; AGİT’leri bunun için kurdun, kapat demeye kalmadan bir küresel terörizm korkusu yaratıyor. Bunun tasarım olduğu buradan belli.
Onun yaratıcısı da, imal eden de kendisi. Bin Ladin, 5 milyar dolarlık serveti olan Suudi Kraliyet ailesinden. Gidiyor, onu Afganistan’da kullanıyor Brezinski, Carter doktrini ile. Ondan sonar iş değişiyor, kendine karşı bir tehdit olarak ortaya çıkınca yok ediyor. Sonra Zevahiri’yi yaratıyor. Bunlar gerçekten var mı yok mu, dünya bilmiyor.
Meselâ, ilkin arkadaşımız bahsettiği Bernard Lewis, ‘Talibanı niye vuralım, hayati noktamız Irak’tır, onu vuralım’ dedi. Neo-Conlar farklı bir stareteji belirledi. Taliban dağlarına hava bombardımanı yaptılar. Orada mağaralarda binlerce kişi mahsur kaldı, yiyecekleri bitti. Orada soykırım yaptı Amerika.
Aynı soykırımı burada yaptırıyor, Kandil Dağı’na nokta atışı yaptırıyor. Dağdaki bir kısım gedikler kapanıyor. PKK dağ kadroları içeride kalmış diyelim, suyu mazotu elektriği bitince bir kısmı ölecek. Çıkmaya çalışanlar da -5 derecede falan donacak.
Ondan sonra dünyaya, burası Taliban mağaraları gibi değil, Türkler katliam yaptı, diyecekler.
Bu oyunları oynamasa Amerika ayakta duramaz. Nasıl duracak? Mutlaka petrole el koyacak. Petrol onun kalbini besleyen kan. O olmazsa bütün Amerika durur.Şu anda bir güç gelse, New York’taki taksilerin benzinini boşaltsa, bitti Amerika
- O biraz da göreli bir hesap değil mi? Şu anda Amerika’nın savaş maliyeti ne kadar? Savaş maliyeti, çıkacak petrolle karşılanacak düzeyde mi? Bunlar da çok tartışılıyor.
- ABD şu anda Irak’ta askeri açıdan batakta. Bu tartışmasız böyledir. Dünyanın en büyük gücü olacaksınız, en büyük ordusuna, dünya kıyı şeritlerinde, merkezlerinde en büyük üslere ve tesislere, radarlara, sonarlara, iletişim ve uzay teknolojisine sahip olacaksınız, bütün uçaklarınız bomba yağdıracak, bunlara rağmen Saddam’ı bulamayacak, ancak casusların yardımıyla yerini saptayabileceksiniz. Buna rağmen başarılıyım diyemezsiniz.
Peki, ekonomi başarılı mı? Onun da başarısızlığa gittiği belli.
Hele Çin Avro’ya geçse Amerika ne olur? Tabii nasıl geçsin/ Amerika’nın Çin’e dünya kadar borcu var, bir sürü de yabancı sermaye yatırımı alıyor Çin bugün, doğrudan doğruya 50-60 milyar dolar. Karışık bir durum.
Bugün Suudi Arabistan’ın elinde 1 trilyon 250 milyar dolar var. ‘Mortgage’den batan ABD devletlerinden birini 7,5 milyar dolarla destekliyor. Kaddafi’nin yılda 100 milyar doları aşan geliri var. Amerika burada sıkışık durumda.
Nüfusu da artmıyor. Rusya’da 147 milyon olan nüfus 2050’de 100 milyona düşüyor. Nüfusunuzu korumanız için % 2,2 artış olması gerekiyor. Bunlarınki % l,l. Fransa gitmiş, Portekiz gitmiş, İtalya gitmiş. ABD aynı durumda. Neo-Con’cular özellikle ne yapıyorlar şimdi? Jamaykalıya veya Kübalıya Yeşil Kart vererek nüfusunu arttırmaya çalışıyor. Ama kendi nüfusunu korurken, öteki nüfuslar yok oluyor.
AB dersen palavra bir birlik. Olmayacak bu birliğin nüfusu bitiyor. Avrupa mezar koşuyor, kefene koşuyor. Nüfus artmıyor. Fransız ana baba oğlumu savaşa göndermem diyor. Zaten %1.5 nüfus artışı var.
İngiltere bitmiş. Amerika, Irak’ın güneyinde Şii egemenliğindeki bölgeden İngiltere’yi kovdu. Çünkü orada bir sürü enstitülerle, yapılanmalarla sömürü düzeni kurmaya kalktı. ‘4500 askerimi çekerim’ dedi Blair, dediği anda attı Blair’i!”
Görüldüğü gibi, anamalcı buyurgan düzensizlik can çekişmekte; ama dünyanın bütün gelirini, kaynaklarını o doymak bilmez elinde toplamaktan vazgeçip Güney Amerika ülkelerinde sevindirici örneğini gördüğümüz yeni, barışçı, paylaşımcı düzene geçmeye razı olmadığı için, hepimize çok büyük acılar gözüküyor yakın gelecekte. Umalım da hiç değilse – bütün tarihteki kadar boş - o acılardan sonra aklımız başımıza gelsin ve bir avuç sülüğün pençesinden kurtaralım şu güzelim mavi gezegeni!
Sevgili Melda Kaptana, yaşamını anlattığı Ben Bir Bizans Bahçesinde Büyüdüm’ün ardından, bir zamanlar koyarak gittiğimiz galerisinin öyküsünü de Galer’istler’de özetlemiş.
Doğrusu, olasılık-gereklilik ikilisi önce ona, sonra biz dostlarına güzel bir armağan vermiş o dönemde; çok güzel kucaklaşmışlar, dikişle uğraşan Meldacığımı alıp sanat buluşturucusuna dönüştürmüşler; bunda elbet Mübin Orhon’un, İlhan Koman’ın büyük payları var kuşkusuz.
Okul döneminde de, Paris yıllarında da zaten birbirini seven, etkileyen, esinlendiren bir çevrenin ortasındaymış; sonra onları açtığı sanat yuvasında kucaklamış; bunun zahmeti ona, balı da bize düştü.
Kitapta, Orhan Peker’den Turan Erol’a, Cafer Bater’den Cihat Burak’a bütün tanıdık adlar var duyarlı, içten kitabında; mektuplar, sergi çağrıları, fotoğraflar, galeri için dostlarından istediği kıza uzun izlenimler.
Anamalcı soygunun sanata da, sanatçıya yer bırakmadığı 1980 öncesinde yaşadığımız kısa masal dönemi Melda Kaptana Sanat Galerisi’nin öyküsü. Kitabı İlhan Koman Kültür ve Sanat Vakfı ile Kanat Kitap ortaklaşa basmışlar. O peri masalını anımsamak isteyenlere değerli bir armağan.
+
Sevgili İsa Çelik Ulusal Kanal’daki güzel söyleşide, ortak dostumuz Aziz Çalışlar’ın bir çevirisinden alıntı yaparak: “deha, çalışmadır” dedi.
Orada fırsat olmamıştı, şimdi bu söz konusundaki düşüncemi yazayım: aslında dee-haaa yerine üstünyetenek diyebilsek, kanımca, her şey başından aydınlanır; bakın sözcük zaten yeterince açık, üstün-yetenek, öbürlerine benzemeyen insanı anlatıyor. Üstünyeteneğin çalışması, algılaması, yorumlaması, yeni bileşimler oluşturması, bir şeyler yaratması, eyleme geçmesi sıradan insanlarınkine benzemiyor. Doğuştan yetenek yoksa, beyniniz böyle oluşmamışsa, çok çalışmak, didinmek, paralanmak işe yaramaz.
Burada can alıcı sorun, yeteneğin uygun eğitim üretim koşullarına kavuşmasıdır; bu da toplumsaldır elbet. Günün birinde bütün dünya Küba’daki bilgiye, sevgiye dayalı paylaşmacı düzene kavuşabilirse, bütün yeteneklerin, o arada elbet üstünyeteneklerin önü pırıl pırıl açılacak.
+
Sağolsun, Tâki Akkuş, dört kitabını gönderdi: Umut Yalan adlı öyküleri; Altın Kuş ve Kır Çiçekleri başlıklı öykü-masalları; bir de roman, Koçgiri.
Berfin yayınlarının da üç yeni kitabı var: Aydın Öztürk’ün Yağmur Yüreklim adlı şiirlerinin 5. basımı; Arslan Kacar’ın Pepo Kuşu ile Nimet Erşahin’in Medresenin Gülleri adlı romanları.
+
İçimiz açık kalsın diye, şiirimiz Ali Yüce’den.
YAŞLILIK GÜNLÜĞÜ
Saklama benden ırmak
Sen o kızın saçlarısın
Sen de gözlerisin gökyüzü
Unuttuğum bir şarkının
Sözlerisin gökyüzü

İnsan da yaşlanır
Evren de güzelim
Ama yaşlanmaz sevda
Saçları ağarmaz hiç
Buruş buruş olmaz yüzü
Pişman isen geri al
Şu verdiğin yarım öpüşü

Dağ da aşılır deniz de
Aşılmaz aşkın derin suları
Nice gemiler yolda kalır
Mutsuzluğa bata çıka
Hem kaptan boğulur
Hem yolcuları

Hakkınızı helal edin
Şiirimde payı olanlar
Tatlı diller güleç yüzler
Hoşça kalın şimdilik
Tohumlar tomurcuklar
Çiçekler güle güle açın
Güle güle koklayın güzel kızlar.

1997.

Berfin-Bahar, s.131, Ocak 2009.