1 Ekim 2008 Çarşamba

OLİMPİYATLAR-KASIRGALAR

Pekin Olimpiyat Oyunları’nı izlemişsinizdir; Çinliler, Tek Dünya, Tek Rüya adın verdikleri oyunları çok güzel hazırlamış. Düzenlemişlerdi; açılışta Çin’in bilerce yıllık tarihini, uygarlık aşamalarını yansıttılar; kâğıdın, basımın bulunuşu çok etkili, şiirsel görüntülerle canlandırıldı; sonra uygarlığın ve ürünlerinin ipek yoluyla, gemilerle bütün dünyaya yayılışı simgelendi hem dev ekranda, hem yarışma alanında. Danslar, şarkılar üstdüzeyliydi.
Yarışmalar sırasında, Tek Dünya, Tek Rüya savsözü bir yana bırakıldı, uluslar, sporcuları, büyük bir hırsla yarıştılar; koşularda, yüzmelerde, çeşitli dallarda saniyenin onda biri, metrenin yüzde biri için dişe diş çekişildi. Bu dünya barışı açısından hiç de umut verici değildi kuşkusuz. Üstelik, şu anda yerküre üzerinde milyarlarca insan aç susuz bakımsız çaresiz sürünmekte; dolayısıyla bu insanlara 100 metreyi 10 saniyenin altında koşulmasının ne gibi bir yarar sağladığı, sağlayacağı açık seçik ortadaydı.
Hakemle yapılan yarışmalarda, yansız olmaları davranmaları gereken, beklenen insanlar ırkçı, ulusçu bağnazlıklar sergilediler, öteden beri olageldiği üzere; çileden çıkan kimi yarışçılar bu yanlı yargıcıların üstüne yürüdü, yarışmalardan atıldı, bundan kimse üzüntü duymadı, utanmadı.
11 milyonluk küçücük Küba’nın onurlu, soylu yarışmacıları 29 Ağustos’ta yurtlarına dönerken, Fidel, art arda gelen üç kasırganın sözün gerçek anlamında alt üst ettiği ülkesindeki direngen, savaşçı, yüce gönüllü insanların savaşından söz eden yazılar yayınlıyordu iletişim ağında.
Bunlardan birinde, küçük Juventud adasında kasırgadan sonraki durumun, atom bombası atılmış Nagazaki’ye benzediğini söylüyordu; bilimadamlarını, bu çapta bir kasırganın gizil gücünü hesaplamaya çağırıyordu.
Evler, yapılar, kurumlar darmadağın olmuş, tarlalar, ekinler, ürünler, hayvanlar yok olmuş; elektrik telleri kopmuş, üretim ve iletim merkezleri kullanılmaz duruma gelmiş; düşünün, bırakın başka besinleri, insanlara bir lokma ekmek ya da peksimet hazırlayabilmek için fırın kalmamış. Nasıl kalktılar bu yıkımın altından, şu anda nasıl çabalıyorlar, bilmiyorum; çünkü dünya televizyonları bunları duyurmuyor. Tersine, tam da o günlerde, “yorulduğunu” söyleyerek Miami’ye kaçan ünlü bir oyuncuyu oturtuyor başköşeye.
Gerçi başta Chavez’in Venezüela’sı, bütün öbür Güney Amerika ülkeleri, daha başka dünya köşeleri bu onurlu, soylu insan kardeşlerimizin yardımına koşuyor, koşmakta; ama düşünüyorum, Pekin oyunlarına harcanan emeğin, paranın binde, milyonda birine neler yapılırdı güzelim Küba adasında?
Yüzmelerde 8 altın madalya kazanın yüzücüyü yetiştiren (?) ABD, batan krediler, çöken kuruluşlar yüzünden o altınların sevincini yaşamaya fırsat bulamadan gittikçe ağırlaşan bunalımın etkisine girdi; ve ataerkil-anamalcı zorbalık yürürlüğe gireli beri uygulayageldiği bin yüzlükle, ezip sömürdüklerine kesin, koşulsuz özel girişimciliği bir saniye unutup batanlardan seçilmiş birkaçına avuç dolusu yardım yapıp kurtardı.
Dünya halklarının amansızca soyulup sömürülmesinde daha düne kadar onunla el ele, yanak yanağa çalışan Merkel Yengemiz, ne olduysa, neresine ne battıysa, ansızın bu çöküşten Başkan Bush’u sorumlu tuttu; bize AB yasalarını, hukukunu benimseyip uygulayın diyen ABD kendisi bundan kaçındı, diye timsah gözyaşı dökmeye girişti. Ee, siz demiyor muydunuz, insan insanın, ulus ulusun kurdudur diye? Kurtlaşma başlayınca, bir de bakarsınız yenme sırası size gelmiş
Güzeller güzeli Fidel, kasırgalardan söz eden yazılarında, her zamanki gibi, onurlu, soylu düşünceler üstün gelecektir sonunda, diyor inançla, dirençle.
Elbette öyle, ortalığı kaplayan, kaplatılan bilgi kirlenmesine, kafa karıştırmaya karşın, yeryüzünde bu biricik temel ilkeye aklı eren, gönül verenlerin sayısı artabilirse, şu güzelim mavi gezegende yaşama umudumuz olacak; yoksa buyurun kar deliklerin sonsuzluğuna!
*
AsyaŞafak yayınları, İlham Aliyev’in Azerbaycan’ıma Güveniyorum’unu basmış, gönderdi; kitabı Türkçe’ye Kemale Elekberova ile Metanet Babayeva çevirmişler.
ABD ile Rusya arasındaki amansız çekişmede çerez yapılmak istenen ülkelerden, üstelik diliyle, soyuyla bize yakın bir ülkenin, Azerbaycan’ın devlet başkanının ağzından hepimizin boynuna dolanan ortak sorunları anımsayıp düşünmek için çok yararlı bir yapıt elbet.
Sevgili A.Kadir Paksoy da üç kitabın gönderdi: 1997-2007 arasındaki şiirlerinden seçmeleri derlediği İnsana İnan; Cumhuriyet’in ve Başkent’in 85. yılına armağan olarak hazırladığı Ankara Aydınlığı; ve Ulus Devlet ve Tarih Eğitimi adlı çalışması.
*
Gelin sözümüzü Ali Yüce’nin bir şiiriyle bağlayalım:

EVRENSEL KARDEŞ

Tarar saçlarını
Örer anam
Bütün çocukların
Anası anam

Kucaklar babam
Şu koca dünyayı
Bütün çocukların
Babası babam

Çarpar yüreğim
Bütün göğüslerde
En uzak ülkenin
Komşusuyum ben

Haydi artık
Doğsun güneş
Batsın karanlık
Bütün çocukların.
Kardeşiyim ben.

Berfin/Bahar. S.128, Ekim 2008.